Kariyer molası denince aklınıza ne geliyor? Belki bir dünya turu, belki bir yüksek lisans… Ancak birçok kadın için bu molalar, çoğu zaman görünmeyen ama vazgeçilmez bir iş olan bakım emeği nedeniyle veriliyor.
Dünya Ekonomi Forumu’nun Global Gender Gap Report 2025 verilerine göre, kadınlar erkeklere kıyasla %55,2 daha fazla kariyer arası veriyor ve bu molalar ortalama 19,6 ay sürüyor. Bu durum sadece bireysel kariyerleri değil, aynı zamanda kurumsal verimliliği de doğrudan etkiliyor. Bu zorunlu molalar genelde, görünmeyen ama kaçınılmaz bir iş olan bakım emeği nedeniyle veriliyor.
Bakım ekonomisi, çocuk, yaşlı veya hasta bireylerin ihtiyaç duyduğu bakım hizmetlerini kapsayan ekonomik faaliyetleri ifade ediyor. Bugüne dek ücretsiz olarak ve ağırlıklı şekilde kadınlar tarafından üstlenilen bakım emeği, uzun süre sadece özel alanın bir parçası olarak görülüyordu. Ancak bu görünmeyen emek, kadınların iş gücüne katılımını sınırlıyor, terfi olanaklarını azaltıyor ve yetenek havuzunun daralmasına neden oluyor. Bu nedenle bakım emeği artık yalnızca toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında ele alınacak bir konu değil, doğrudan kurumsal performansı ve sürdürülebilirliği etkileyen stratejik bir alan haline geldi.
Kadın çalışanların büyük bir bölümü kariyer yolculuklarında bakım sorumlulukları nedeniyle görünmez engellerle karşılaşıyor. Bu engeller yalnızca iş gücüne katılımı değil, aynı zamanda liderliğe uzanan yolları da kapatıyor. Tüm bu kesintiler, üst düzey yönetimdeki temsil oranlarına da yansıyor. Üniversite mezunu çalışanlar arasında üst düzey yöneticilik pozisyonlarında kadın oranı yalnızca %29,5’te kalıyor. Bu tablo, kadınların sahip oldukları eğitim ve yetkinliklere rağmen karar verici pozisyonlara erişimde sistematik dezavantaj yaşadığını gösteriyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kariyer basamaklarının her seviyesinde derinleşiyor.
İnsan kaynakları departmanları için bu durum,esnek çalışma modelleri, bakım izinlerinin cinsiyet ayrımı gözetmeden yaygınlaştırılması, kreş desteği gibi bütüncül uygulamalar artık bir tercih değil, kurumsal sürdürülebilirliğin bir gerekliliğidir.
Kurumlar, yetenek yönetiminde çeşitliliği artırmak ve kadın çalışanlarını elde tutmak istiyorsa, bakım ekonomisine duyarlı bir kültürü benimsemek zorundadır. İş gücünün görünmeyen yükünü hafifletmeden, gerçek eşitlikten söz etmek mümkün değil.