Bu dönüşüm, yalnızca iş tanımlarının değil, işin kendisinin kökten değişmesi anlamına geliyor. Artık muhasebe ve pazarlamaya da proje yönetimi gibi geleneksel alanlar bile yapay zekâ, otomasyon ve veri analitiği ile şekilleniyor. Bu da çalışanlardan; prompt mühendisliği, veri okuryazarlığı, sistem düşüncesi gibi yeni nesil beceriler beklenmesine yol açıyor.
Raporda, bu yapısal değişimin bireyleri olduğu kadar şirketleri ve ulusal rekabet gücünü de doğrudan etkilediği vurgulanıyor. Rapor, Türkiye’deki çalışma çağındaki nüfusun yetenek gelişimini işletme, teknoloji ve veri bilimi üzerinden ölçümlüyor.
Türkiye’deki kullanıcılar işletme alanında yüzde 45, teknoloji alanında yüzde 60 ve veri bilimi alanında yüzde 49 yeterlilik düzeyine sahip. Bu oranlar, Türkiye’nin özellikle teknoloji ve veri temelli yetkinliklerde ortalamanın biraz gerisinde olduğunu gösterse de bu alanların hızlı ve hedefli yatırımlarla kısa sürede gelişebileceğine işaret ediyor. Çünkü bu beceriler sadece teknoloji şirketlerini değil, perakendeden finansa, üretimden kamuya kadar tüm sektörlerde işgücünün geleceğini doğrudan etkiliyor.
Bu dönüşümün en görünür sinyallerinden biri ise yapay zekâ temelli kurslara olan ilginin artması olarak gösteriliyor. Söz konusu verileri değerlendiren insan kaynakları danışmanlık firması Gilda&Partners Kurucusu Jilda Bal, “Artık mesleklerden çok, beceriler işe alım kararlarını şekillendiriyor” dedi. Bal, açıklamasını söyle sürdürdü: “Yapay zekâyı tehlike olarak görmek yerine, bir dönüşüm aracı olarak görmemiz gerekir. Bu dijital dönüşümde öne çıkan şirketler, yetenek planlamasını bugünden başlatanlar olacak. Çünkü artık diploma tek başına yeterli değil. Değişen iş tanımlarına uyum sağlayabilecek, öğrenmeye açık ve teknik beceriye sahip adaylar öne çıkıyor. Bu yeni düzende fark yaratan kurumlar ise yalnızca yeni yetenekleri çekmekle kalmayıp, mevcut ekiplerinin potansiyelini açığa çıkaran ve öğrenmeyi kalıcı bir kültüre dönüştüren sistemler geliştirerek rekabet avantajını kalıcı hâle getirebilir.”